YAZILAR

A. de Saint- Exupery - Kale (Yankı yayınları 1970)

Kendini iyiden iyiye zeytin ağacına bağlı, sallanan dal olarak görmesini bilirsen, kımıldayışlarında sonrasızlığı tadarsın. Ve çevrende her şey ölümsüzleşir.

Sonsuz bir bitkinlik çöktü üzerime. Tanrı'nın benden yüz çevirmiş gibi olduğunu düşünmek daha kolay göründü bana. Çünkü kendimi köşe taşından yoksun buluyordum ve artık hiçbir şey yankılanmıyordu içimde. Sessizlikte konuşan ses susmuştu. En yüksek burca tırmanmıştım, düşünüyordum: "Niçin bu yıldızlar?" Ve yurtluklarımı gözlerimle ölçerek, kendi kendime soruyordum: " Niçin bu inilti?"

Kendi dilini konuşmayan, tutarsız bir kalabalıkta bir yabancı gibi şaşırıp kalmıştım. Çıkarılıp atılmış bir giysi gibiydim. Bozuk ve yalnız. Oturulamayan bir evden farksızdım. Köşe taşım yoktu işte, çünkü artık hiçbir şeyim işe yaramıyordu. "Gene de aynı insanım, diyordum içimden, aynı şeyleri biliyorum, aynı anılar var aklımda, aynı gösterinin seyircisiyim, ama yararsız dağınıklıkta boğulmuşum bundan böyle." Kendisini bütünüyle seyredecek, sessizliğini tadacak, yüreğinin düşüncelerinde anlamını sağlayacak hiç kimse yoksa, en güzel bazilik bile bir taş yığınından başka bir şey değildir artık. Ben, bilgeliğim, duygularımın algısı ve anılarım da böyle. Başak yığınıydım artık, demet değil. Ve her şeyden önce Tanrı'dan yoksun kalmak olan sıkıntıyı tanıdım. Sayfa: 119, 120

Belirti gitmeye görsün, bütün nesneler değişir. Ötekini güzelleştirmeye yaramadıktan sonra, günün bu kazancı nedir ki? Onu kavramak için kullandığını sanıyordun, ama kavranılacak bir şey yok işte. Onun yanında, aşktan önce çay töreni olmadıktan sonra, senin som gümüşten ibriğin ne değer taşır? Ona şarkı söylemek için kullanmadıktan sonra, duvara asılı şimşir kavalın ne değer taşır? Uyumuş yüzün ağırlığını içine almayacak olduktan sonra, avuçların ne değer taşır? Kendisini gizleyen ve oyulması gereken, kötü ve sert bir kabuk olmadıktan sonra, bir elmas ne değer taşır? Ayrılık olmadıktan sonra, bir dönüş ne değer taşır? Yoldan çıkma olmadıktan sonra, bağlılık ne değer taşır?

İşte onda, yani sende hiç yer almamış, satılık nesnelerle dolu bir dükkan gibisin. Her birinin üstünde bir etiket, her biri yaşayacağı dakikayı bekliyor nesnelerin. Syf: 124,

Çeşmelerden akan suları sevsinler istiyorum, diye bitiriyordu sözlerini. Yeşil arpaların yazın açılmış çatlakları kapatan yüzeyini de. Mevsimlerin dönüşünü kutlasınlar istiyorum. Olmuş, tamamlanmış meyvalar gibi, sessizlik ve ağırlıkla beslensinler istiyorum. Yaslarına uzun zaman ağlasınlar, ölülerine uzun zaman saygı göstersinler istiyorum, çünkü miras bir kuşaktan ötekine ağır ağır geçer, ballarını yolda yitirmelerini istemem. Zeytin ağacının dalına benzesinler isterim. Bekleyen dala. Üzerlerinde Tanrı'nın bir soluk gibi ağacı denemeye gelen Tanrı'nın büyük sallanışı o zaman duyuracaktır kendini. Bu sallanış şafaktan geceye, yazdan kışa, kaldırılan harmanlardan ambarlanan harmanlara, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan yeni çocuklara götürüp getirir onları. Çünkü bir değirmen taşının ağırlığı, bir sırrın yağını sızdıramaz.

Çünkü süreleri içinde sıralayıp farklarına böldün mü, ağaç konusunda da, insan konusunda da hiç bir şey öğrenemezsin. Ağaç hiç de önce tohum, sonra filiz, sonra yaş gövde, sonra kuru odun değildir. Tanımak istiyorsan, bölmemelisin. Ağaç, ağır ağır gökle birleşen güçtür. Sen de böylesin, küçüğüm. Tanrı dünya ya getirir seni, sonra büyütür, sonra birbiri ardından isteklerle, üzüntülerle, sevinçlerle, acılarla, öfkelerle, bağışlamalarla doldurur, sonra da kendine döndürür seni. Ama sen ne bu okullu, ne bu koca, ne bu çocuk, ne de bu ihtiyarsın. Tamamlanansın sen.

Kendini iyiden iyiye zeytin ağacına bağlı, sallanan dal olarak görmesini bilirsen, kımıldayışlarında sonrasızlığı tadarsın. Ve çevrende her şey ölümsüzleşir. Atalarına su vermesini bilmiş olan, türkü söyleyen çeşme olumsuzdur, sevgilin sana gülümsediği zaman, gözlerin ışığı olumsuzdur, olumsuzdur gecelerin sessizliği. Zaman kumunu tüketen bir kum saati değildir artık, ekin demetlerini bağlayan bir harmancıdır.

Mantıklarının içine kapananlar, kendi kelimelerini izlerler; tırtıllar gibi kendi çevrelerinde dönüp dururlar. Mumun kalınlığı o kadar önem taşımaz benim için. Değerini yalnız aleviyle ölçerim. Çünkü hayat nereye tutunabilirse oraya tutunur.

Sen ne gövde, ne ağaç, ne dalsın. Sen tamamlanansın. Beni tanımakta acele etme, kavranılacak hiç bir şey yok bende. İçinde oluşulacak mesafe ve zamanım ben. Alçak gönüllülük alçalmayı gerektirmez, açılmanı gerektirir. Tükürmeyi yadsımak kusurları örtmek değildir. Kusurun giderilmek üzere paylaşılmasıdır. Bir gümüş ibriğin kulpu, eğimi güzel olunca, bütün bir altın ibrikten daha değerlidir. Yürek daha sonra kullanılmak üzere vuruşlar saklamaz.

Çünkü insanın tıpkı kaleye benzediğini gördüm ben. Özgürlüğünü sağlamak için duvarları devirir, ama yıkılmış ve yıldızlara açık bir kaleden başka bir şey değildir artık.Kale, seni insanların yüreğine kuracağım.A. de Saint- Exupery Kale Yankı yayınları 1970

Zeytin Dağında

Kış, yaman misafir, oturuyor evde benimle;mosmor ellerim onun dostça el sıkışından.

Saygı duyarım bu yaman misafire, ama hoşlanırım da onu yalnız bırakmaktan. Hoşlanırım ondan kaçmaktan;yakasını kurtarır ondan, iyi koşarsa insan!

Sıcak ayaklarla,sıcak düşüncelerle rüzğarın esintisiz olduğu yere koşarım. Zeytin dağımın güneşli köşesine.

Gülerim orda yavuz misafirime, sinekleri kovduğu için evimden ve nice ufak tefek gürültüyü susturduğu için severim de kendisini.

Kimine göre yalnızlık,hasta kişinin kaçışıdır; kimine göre de, hasta kişilerden kaçıştır.

Varsın etrafımdaki bütün bu zavallı, şaşı serseriler işitsinler benim kış soğuğuyla dişlerimi takırdatıp iç çektiğimi!Böyle iç çekerek ve diş takırdatarak kaçarım ben onların sıcak odalarından.

Varsın acısınlar da bana soğuktan mayasıl olmuş yerlerim yüzünden, iç çeksinler benimle: "Bilgi buzundan donup ölecek daha!" böyle ağlaşsınlar.

Bu arada ben sıcak ayaklarla oradan oraya koşarım zeytin dağımda benim: türkü söylerim zeytin dağımın güneşli köşesinde,alay ederim her türlü merhametle."