Elez Kolleksiyon

Zehirli toprak

Gözümüz yediğimizi görüyor. Biber, domates, patlıcan, çilek vs. tarım ilaçlarıyla, hormonlarla zehirlenmiş olarak soframıza geldiği için, önce kendimizi düşünüyor ve önce üründeki zehri görüyoruz.

Oysa, bunun kadar önemli ve şimdi bizi değilse bile sonraki kuşakları ilgilendiren daha derin ve şimdilik ertelediğimiz bir zehirlenme daha var. Uzmanlar, tarım ilaçlarının, hormonların ve yapay gübrelerin toprağı zehirlediğini, bir süre sonra artık bu doğa düşmanı ilaçların kullanılması kesilse bile verimli bütün topraklarımızın zehirli ürünler vermeye devam edeceğini söylüyorlar. Toprağın zehirlenmesi, suların zehirlenmesi demektir, havanın zehirlenmesi demektir. Gün gelecek, börtü-böcekten eser kalmayacak, onlarla beslenen kuşlar olmayacak, beyinleri bozulmuş, eciş bücüş, hastalıklı insanların yaşadığı bir dünyada kalakalacak insan soyu.

Zehirli ilaçları yapanlar, satanlar, şimdilik günlerini kârla, keyifle geçirirlerken insanlığın anası toprak, damarlarına zerk edilmiş zehri çocuklarına emzirerek can çekişiyor.

Bazıları diyor ki, "eskiden patlıcan mevsimi gelse de bir kızartma yapsak, biber közlesek derdik; şimdi canımız çektikçe yapıyoruz, kötü mü?" İçi boşalmış patlıcanlar, süngere dönmüş domatesler, sunta tadında biberler yemek kimsenin umurunda değil sanki. Ama bunun bir de üreticiler üzerinde yarattığı olumsuz etkisi var. Yıllarca seracılık yoluna giren yumuşak iklim üreticileri, yaz kış taze sebze satarak ayakta kalmaya çalıştı. Bol ve pahalı ürün, bir bölüm üreticinin durumunu bir süre için düzeltti. Şimdi, Avrupalı tarım şirketlerinin baskısıyla, Anadolu topraklarının ürünlerinin pazarı daraltılıyor. İhracat kısılıyor ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerin şirketleri lehine yeni standartlar oluşturuluyor. Türkiye halkı, üreticisinin zararı ile zehirli ürün arasına sıkıştığında, hormonsuz-zehirsiz sebze almak için Avrupa Birliği'nin kapısını çalacak.

Zehrin de kaynağı emperyalist teknoloji. Bir yandan tarım ilaçları, biyolojik ve kimyasal silah üretiminin de örtüsü olduğu için, asla bu tür ilaçların üretiminden vazgeçmiyorlar. Ama bunun tüketimini bizim sırtımıza yıkıyor, sonra da bunlarla zehirlenmiş ürünlerini yine bizim yememizi istiyorlar. Tam bir sırat köprüsü... Bu köprüden temiz meyve sebze meyve yemek isteyen halk, kendi üreticisini kurban edip sırtına binerek geçmemeli. Topraklarımızı zehirleyen, sonra da 'karnınızı zehirle doyurun' diyenler ödemeli bunun bedelini.